''Üstünlük'' konusu her ne kadar tek bir anlamı niteliyormuş gibi gözükse de bu kavrama inanmış kişilerin arasındaki düşünceler yoklandığında üstünlük kavramının çokça irdelenmediğini görebiliriz. Öyle ki üstünlük kavramı her şeyden önce göreceliğe açık bir kavramdır. Ayrıca kimi üstünlükler varlıkların doğasından gelen yetiler olabiliyor iken, kimi üstünlükler ise sonradan kazanılır. Bunlar bir yana ''üstünlük'' olduğu sanılan bir takım yetenek ve kazanımlar kimi alanlarda ''yetersizlik'' olarak ta karşımıza çıkabilmektedir. Türkçü düşüncenin üzerinde durduğu ''Türk soyunun üstünlüğü'' konusu üzerinde de bu gibi nedenler dolayısı ile anlam yönünden düşünülmesi gerekmektedir.
Kuşkusuz kendi ulusunu seven bir Türk'ün; kendi soyunun üstün olduğunu öne sürmesi onun doğal bir hakkıdır. Çünkü onun üstünlüğüne ve kutlu olduğuna; kendi ailesine verdiği değer gibi inanmış ve gönlünde onu iyi bir yere oturtmuştur.
Bu açıdan bakıldığında ''üstünlük'' olgusu bir Türk için de oldukça doğaldır. Buna karşın bir takım düşünceler var ki bu üstünlük duygusunun doğallığını, içtenliğini yok edip; yozlaştırmakta ve amacından saptırmaktadır.
Bir Türk için üstünlük her şeyden önce onun atalarının kanını taşıyarak doğması; diğer deyişle binlerce yıllık süreçte Türk ulusunun ayakta kalmasını sağlamış kalıtım özelliklerini ve mirasını taşıyor olmasıdır.
Buraya kadar her şey olağandır. Peki ''doğumla birlikte gelen'' bu üstünlük gerçekten ''üstün olmak'' için yeterli midir?
Dar görüşlü bir bakış açısına göre bu sorunun yanıtı ''evet'', kapsamlı bir düşünceye göre ise ''kesinlikle hayır'' olacaktır. Çünkü kişi oğlu; üretimden çıkmış bir makina gibi önceden belirlenmiş bir işlevi olan tek yönlü varlık değildir. Kişiler topluma katılır, çalışır, düşünce üretir, bir çok alanda görev üstlenir, bir aile kurar, ister istemez etkin olduğu bir çevre edinir. İşte sözü edilen bu kadar çok alanda yalnızca dünyaya gelmiş olmak bir Türk'e yalnız başına bir üstünlük kazandıramamaktadır.
Sözü edilen böylesine ''içi boşaltılmış tembelce üstünlük'' tuzağına düşen bir kişi için erdemli, görgülü, saygılı, çalışkan, düşünen ve üreten, toplumla geçimli olan; kısacası her toplumca iyi olarak görülen özelliklere sahip bir Türk; serserice, yalnızca ömür tüketerek yaşayan bir Türk le aynı üstünlüğe sahiptir.
Örneğimizi daha da ileri götürecek olursak tüm yaşamını ölümcül bir hastalığın yok edilmesi için deneylerle, araştırmalarla geçiren bir yabancı bilim adamı, yukarıda örneğini verdiğimiz yalnızca kaynak ve ömür tüketen bir Türk'ten daha mı aşağılıktır?...
Tüm yazının özetini yaparsak;
Bir Türk için üstün olmak bu kadar ucuzca ve tek başına ''Türk doğmuş olmakla'' kazanılacak bir özellik değildir. Her Türk elinden geldiğince yaşamına çeki düzen vermeli, kendisini yeri geldiğinde sertçe eleştirip başkalarının yerine koyabilmelidir. Yaşamını, düşüncelerini, topluma olan yararını yaşadığı bir gün öncesine göre ne kadar daha üstün kılabildiğinin sorgulamasını yapabilmelidir. Unutmayalım ki toplumların üstünlüğü; bireylerin doğmadan önce kazandıkları yetilerin yanı sıra kendilerine sonradan kazandırdıkları ''içi dolu üstünlüklerin'' birikimiyle sağlanır.
Tengiz
25.11.2011
-TAVŞAN YILI-