Kagan_Bahadir
Ziyaretçi
|
 |
« : 28 Kasım 2010, 22:53:12 » |
|
ÖNDER
“Bilen ve bildiğini bilen liderdir, onu izleyin” der Çin atasözü… Bilen ve bildiğini bilen, kendini izleten ve hedefe engel tanımaksızın yürüyen kişiyi bulmak zordur. Doğanın çocuğu olan insanların hepsi, sanıldığının aksine eşit değildir. Kimileri önder olmak için doğmuştur. Kimileri ise kul olmaktan adeta zevk alır durumdadır. Kulluğundan zevk duyan adam, yaşamını bir başka kişiye, oluşuma ya da hissettiklerine bağlamayı kendine görev bilmiştir. Özgür düşünmek ve konuşmak onun için hiçbir anlam taşımayan durumlardır. Oysa önder doğan adam başkaldırmayı, haksızlıklara karşı isyan etmeyi ve her zaman en önde olmayı kendine görev sayar. Zaten önder sözcüğü de, önde olan anlamına gelir. Bunun yabancı dilden dilimize geçmiş karşılığı olan lider de aynı anlamdadır. İnsanoğlu tarih boyunca her zaman, kendisine önderlik edecek birini aramıştır. En ilkel kabilelerde kabile reisi, günümüz toplumlarında Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı ya da Kral bu görevi yürütmektedir. Daha küçük oluşumlarda da parti başkanı, sendika başkanı, genel müdür bu görevdedir. Neredeyse her önderin bir üst önderi olduğu gibi, her önderin da bir alt kadrosu olmak zorundadır. Kendi emir komutasına bir kişiyi dahi alabilen kişi o adamın önderidir ve kendisine önder seçen adam doğal olarak onun isteklerini uygulayacaktır. Demokratik yönetimlerde halk kendi önderini kendisi seçebilirken, monarşik yönetimlerde halk önderini seçememektedir. Bu durum doğanın kurallarına tümüyle aykırıdır. Çünkü her dâhinin çocuğu dahi olamadığı gibi her önderin çocuğu da önder olamaz. Bu durum da insanoğlunun yapısına ters bir yönetim biçiminin ürünüdür. Önderliği daha çok hak eden kişi o makama soylu olmadığı için erişemez. Bu durumda önder kişi, kendisinde olmayan yetkileri zorla almak zorundadır. Bu da devrimin doğuşu demektir. Kişi, erki eline alırken çoğunlukla yönetim biçimini de değiştirir. Çünkü zorla ele geçirdiği yönetim biçimi ona uymamaktadır. Zaten bu yüzden, önder oluş biçimi zorla gerçekleşmiştir. Günümüzde din devletlerinin çoğunda, yönetim soydan soya geçmektedir. Fakat ne diğer dinlerde ne de İslam’da dinin çıkış özünde bu yoktur. Eğer öyle olsa idi, İslam Peygamber’inin oğlu, ölümünün sonrasında halife olurdu. Önder kişi, önderlik edeceği kişilerden daha bilgili ve donanımlı olmak zorundadır. Bunun tersi durumlarda önderlik karizmasını yitirir. Karşısındakini birikimiyle etkileyebilen, onu şaşırtan, bilen ve bildiğini bilen kişi ancak lider olabilir. Tarih bunun tersi örnekleri de barındırsa da, çoğunluk bu gruptadır. Atatürk gibi önderler halkın kendisine önder olarak seçip başına getirdikleri kişilerden sayılabilir. Padişahlık aracılığı ile tahta gelebilen Fatih, Yavuz gibi isimler, doğuştan gelen önderlik vasıflarıyla diğerlerinden ayrılırlar. Tarih, önderlik vasıflarının fazla olması nedeniyle onlara hak ettikleri değeri vermiştir. Doğanın çocuğu olan insan, rastlantılarla yaşar. Kişinin doğduğu yer, tarih ve durum onun geleceğini belirler. Fatih’i Sultan Mehmet yapan ilk unsur, padişah soyundan olmasıdır. Eğer sıradan bir ailenin çocuğu olsaydı belki de yalnızca bir tımarlı sipahi olarak yaşamını sonlandıracaktı ama yazgısı onun ismini sonsuzluğa uğurladı. Önderin, önderlik vasıflarına iye olmasının yanında, bu vasıfların kendisinde olduğunun da bilincinde olması gereklidir. Bildiğini bilen derken bu kast edilmiştir. Önder kişi, eğer bu vasıfların kendisinde olduğunu bilmiyorsa onun donanımlarının hiçbir anlamı yoktur. O da diğerleri gibi sıradan bir kişidir ve yaşamını aynı sıradanlıkla sonlandıracaktır. Önder herkesten daha fazla sorumlu, daha fazla duyarlı ve daha fazla ileri görüşlü olmak zorundadır. Her toplumun bir öndere ihtiyacı vardır. Önderi güçlü olan devlet, güçlü bir devlet olur.
KAĞAN BAHADIR
|