
Show tv kanalında 12 Eylül dönemini ve sonrasını anlatan "Bu Kalp Seni Unutur Mu" adlı bir dizi yayınlanıyor. Askeri cezaevindeki işkence sahnelerinden ötürü Genelkurmay tarafından eleştirilen bu diziye BBP ve MHP de ülkücüleri karalama amacı taşıdığı gerekçesiyle tepki gösterdi.
Biz bu diziyi farklı bir açıdan, kerameti kendinden menkul "açılım"ın etkisiyle bugünlerde kimsenin telâffuz etmek istemediği "kürtçülük propagandası" açısından değerlendireceğiz.
Tarih 10 Kasım 2009; Ulu Önder Atatürk'ün vefat yıldönümü... Tüm kanallarda olduğu gibi Show tv'de de günün önemine binayen ekranın üst köşesine Atatürk'ün resmi ve Türk bayrağı konulmuş... Ekranda söz konusu dizinin 5. bölümü gösteriliyor.
Dizinin sonunda, Atatürk'ün resmi ve Türk bayrağının altında şöyle bir yazı çıkıyor:
"Diyarbakır Cezaevi'nde Hayatını Kaybedenlerin Anısına..."
Listenin en başında Mazlum Doğan'ı görüyoruz.
Show tv 1970'li yıllarda güneydoğuda faaliyet gösteren DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) adlı kürt terör örgütünün silahlı eylem kadrosunda yer alan, sonrasında DDKO'dan ayrılıp Kawa adlı bir başka kürt terör örgütüne katılan ve nihayetinde 1978'de Abdullah Öcalan ile birlikte PKK'yı kuran ve çok sayıda askerimizin şehit edilmesinden bizzat sorumlu olan azılı kürt terörist Mazlum Doğan'ı anıyor.
Mazlum Doğan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni protesto etmek amacıyla 1982 yılının Nevruz gününde cezaevi koğuşunda kendini asarak intihar ettiği için kürtçü kesimin gözünde simgesel bir kişidir; PKK militanları da her Nevruz'da onu anarlar. Show tv'nin yayını Kandil'dekileri pek mutlu etmiştir herhâlde...
Listedeki diğer kişiler de Türk askerine kurşun sıkan kürt teröristlerdir. Devlete isyan eden gözü dönmüş katiller 10 Kasım günü Show tv ekranında, Atatürk'ün resminin altında anıldılar.
Bir mucize olsa da Ulu Önder yattığı yerden kalksa, bu rezaletten sorumlu olanlara ne derdi acaba?..
Söz konusu dizinin Diyarbakır Cezaevi sahneleri şu anda Almanya'da siyasî mülteci olarak yaşayan eski PKK militanı Selim Çürükkaya'nın "O Türküyü Söyle" adlı kitabından birebir alıntıdır. PKK'nın sözde merkez komitesi üyeliğine kadar yükselen fakat teröristbaşı Öcalan ile ters düştüğü için örgütten kaçıp Avrupa'ya sığınmak zorunda kalan Çürükkaya da tıpkı Mazlum Doğan gibi yüzlerce Türk askerinin şehit edilmesinden sorumludur. Alman Devleti'nin örtülü desteği sayesinde basılan birçok kitabı vardır; bu kitapların tümü Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhinde propaganda içermektedir.
Çürükkaya'nın söz konusu dizinin senaryosunda kullanılan "O Türküyü Söyle" adlı kitabında Atatürk'e hakaret ettiğini de ayrıca belirtmek isteriz. Ulu Önder'in "Ne Mutlu Türk'üm Diyene" sözüne karşılık "Yalancısın ulan yalancı! Zorla Türk'üm dedirttin, hiç de mutlu olmadık, rezil perişan olduk." şeklinde bir cevap vermiştir.
(Yazarın Notu: Bu kitabın içeriğini nereden bildiğimiz merak konusu olabilir. Düşmanımızı iyi tanıyabilmek; düşünce yapısını, amaçlarını ve faaliyetlerini tam anlamıyla öğrenebilmek için vakti zamanında bu tür kitaplardan birkaç tanesini okumuştuk. Okumadan, araştırmadan, öğrenmeden yapılan düşmanlık başkalarının psikolojik yönlendirmesi sonucu gerçekleşen bilinçsizce bir hareketten ibarettir.)
Dizide kürtçü kesimin simgesel olaylarına bolca yer veriliyor ve Türk askerine kurşun sıktıkları için cezaevinde bulunan kürt teröristler kahraman gibi gösterilmeye çalışılıyor. Dizinin Diyarbakır Cezaevi sahnelerinde kürtçü kesimin "Dörtlerin Gecesi" diye adlandırdığı ve adına şiirler, romanlar yazılan eyleme (koğuştaki dört teröristin kendilerini yakma eylemi) de değinildi.
Dizide karalanmaya çalışılan kahraman bir subay: Esat Oktay Yıldıran
Söz konusu dizinin Diyarbakır Cezaevi sahnelerinde "Yüzbaşı Esat" adıyla yer alan karakter gerçekten yaşamış olan bir kişidir; tam adı Esat Oktay Yıldıran'dır, 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi komutanı olarak görev yapmıştır. Fakat dizinin bu sahneleri azılı Türk düşmanı, kürt terörist Selim Çürükkaya'nın kitabından uyarlandığı için Yüzbaşı Esat dizide bir canavar gibi gösteriliyor.
Esat Oktay Yıldıran Kıbrıs Barış Harekatı'nda adaya paraşütle atlayan komandolardan biriydi, adadaki Türkler'i katleden EOKA'cı rumlarla göğüs göğüse savaştı. Askerlik hayatı başarılarla ve ödüllerle doludur. Diyarbakır'daki görevi bitince binbaşı rütbesine yükseltilerek İstanbul'a tayin edilen Yıldıran 1988 yılında eşi ve çocuğuyla birlikte bindiği halk otobüsünde eski bir Rizgari militanı tarafından kahpece kurşunlanarak şehit edildi. O anda tamamen savunmasız durumda olmasına rağmen kürt terörist ona önden yaklaşmaya cesaret edememiş, kurşunu kalleşçe arkadan sıkmıştır. (1970'li yıllarda güneydoğuda faaliyet gösteren kürt terör örgütü Rizgari 12 Eylül sürecinde dağıldı ve militanlarının bir kısmı PKK'ya katıldı.)
Şehit Binbaşı Yıldıran'ın iki oğlu da subaydır ve babalarına yakışır biçimde görev yapmaktadırlar.
Sadece ülkücüler mi kötü?
Söz konusu dizide ülkücülere hayli yüklenildiğini görmekteyiz. Dürüstçe belirtmek gerekirse, dizide çizilen ülkücü portresi büyük ölçüde gerçeği yansıtmaktadır, 12 Eylül sonrasında cezaevinden çıkan ülkücülerin çoğunun gayrimeşru işlerle uğraştıkları doğrudur. Dizinin senaristleri ülkücülerin islamcı, ümmetçi yönünü de doğru biçimde vurgulamışlar. Çoğunun hiç kitap okumadığı, "ülkücüyüz" demelerine rağmen Dokuz Işık'ın maddelerini bile sayamadıkları da yalan değildir.
Fakat ülkücüler kötü de, komünistler çok mu iyidir?.. 12 Eylül sonrasında cezaevinden çıkan ülkücülerin çeteleşip arazi yağmacılığı yaptığını anlatan senaristler 12 Eylül sonrasında komünistler tarafından kurulan DHKP-C ve TİKKO gibi marksist-leninist örgütlerin kanlı eylemlerinden hiç bahsetmemişler. Bunlar yıllar boyunca askerleri ve polisleri kurşunladılar; çöp bidonlarına yerleştirdikleri bombaları patlatarak o anda oradan geçmekte olan masum vatandaşları öldürdüler veya kollarını bacaklarını koparıp sakat bıraktılar, düzenledikleri suikastlerle birçok masumun kanını döktüler. "Halkçı" geçinen bu alçakların halka çok zararı dokunmuştur; mesela Sabancı suikastında rastgele öldürülen gariban sekreter Nilgün Hasefe de halktan biri değil miydi, ölümü hak edecek ne suçu vardı?..
Günümüzde ülkücü mafya diye birşey kalmamıştır ama marksist-leninist terör örgütleri hâlâ varlıklarını sürdürüyorlar. Aşırı derecede taraflı bir zihniyetin ürünü olan bu dizide ülkücülerin olumsuz icraatları bolca anlatılırken, sol örgütlerin esamesi dahi okunmuyor.
Sonuç
Beyni dinî dogmalarla kelepçelenen; bugün bile "Allah mı, Tanrı mı?" gibi konuları tartışmaktan kurtulamayan, başlıca görevinin türbanı, imam-hatip okullarını ve Filistin'i savunmak olduğunu düşünen; demirbaş sloganı tekbir olan milliyetçi(!) kesim sosyo-kültürel açıdan geri kalırken, solcu kesim kendini geliştirmeyi başardı ve basın-yayın dünyasının üst mevkilerine tırmandı. Belki çoğunun artık solculukla ilgisi kalmamıştır, kapitalist düzenin nimetlerinden sonuna kadar faydalanmaktadırlar ama gençlik yıllarından miras kalan vatan, millet, devlet ve ordu düşmanlığını her fırsatta kusmaktan kaçınmazlar. Ellerinde sınırsız imkânlar mevcuttur; Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Olayları, Ermeni Techiri, Rum Mübadelesi gibi konuları kaşıyan filmler çekiyorlar, "Mustafa" gibi bir filmle Ulu Önder Atatürk'ü yeni nesillerin gözünde küçültmeye çalışıyorlar, birbiri ardına yayınlanan kürtlü-aşiretli dizilerle topluma kürt hayranlığı sırıngalıyorlar, askerlerimizi şehit eden teröristleri ekranlarda kahramanlaştırıyorlar.
Bizler ise Atsız'ın Bozkurtlarını bile çekmeyi başaramadık. Hiçbir eserimiz yok. Eloğlu milyonlarca vatandaşın izlediği televizyon kanallarında kendi propagandasını rahatça yaparken, bizler ancak birkaç yüz kişinin okuyacağı eleştirileri yazmaktan başka birşey yapamıyoruz. Bu da insanı kahrediyor.
ALINTIDIR