KHAZAR Manash
Khazar Manash
Atsızcı

Cinsiyet: 
ileti Sayısı: 4.195
Türk var oldukça,Türkçülük ateşi de yanar durur.
|
 |
« Yanıtla #2 : 18 Temmuz 2015, 16:57:30 » |
|
Kokel
Yenisey’in batısındaki bir diğer büyük mezarlıktan da bahsedebiliriz. Bu mezarlık, içinde cenaze tefrişatı olarak yapılan bronz kazanların 91 adet toprak taklidi (Şekil 6) ile birlikte diğer özellikli nesnelerin bulunduğu 475 mezarı ile Tuva’daki Kökel’de bulunmaktadır. Kökel’in konumu Şekil 3’teki harita üzerinde gösterilmektedir.
Kıdemli bir arkeolog ve kazıların direktörü olan Sevian Vainstein, büyük Kökel mezarlığı hakkında şunları rapor etmektedir:
“Kökel’den silahların örnekleri kadar ağaçtan modelleri, değişik mutfak eşyaları ve süslemeler sadece Kökel kabilelerinin materyal kültürlerinin alışık olunmadık derecede tam bir resmini sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda Orta Asya’nın bütün ‘Hun Dünyası’na ait kabilelerin kültürünü değerlendirmek için de önemli bir kaynak olarak hizmet görmektedir. Tuva’da Kökel (Siinchyurek) kültürüne mensup yeni kabilelerinin ortaya çıkışı, şüphesiz kültürel ve muhtemelen etnik olarak ‘Hunnu’ ile irtibatlı bir nüfusun buralara ulaşmasıyla bağlantılıdır.”[19]
Aslında, mezarlıkta bulunan büyük eşya dizinleriyle tefriş edilmiş kazıların detaylı arkeolojik hesabını incelediğimizde,[20] aşağıda sıraladıklarımız gibi pek çok Hun özelliğini görebiliriz:
1. Kökel mezarlığında bazı mezarlar kurganların (tümsek) altındadır, bazılarını ise gösterecek hiçbir işaret bulunmamaktadır. 2. Ölüler uzatılarak sırtüstü yatırılırlar. 3. Pek çoğunda sembolik olmak üzere, kısmen atlar da gömülmektedir. 4. Mezarların yanlarında odacıklar vardır. 5. Hayvan heykelcikleri, bu adet Orta Avrupa içlerine kadar ulaşmıştır. 6. Üç kanatlı ok uçları. 7. Refleks yayları ve bu yaylar için kemik plakalar. 8. Dört basit bronz kazan. 9. Büyük okçular ve Xiongnu/Hun bronz kap kacakları üzerindeki özel dekorasyonlarla aynı olan dalga benzeri süslemelerle dekore edilmiş seramik kap kacaklar. 10. Mezarlıkta, özenle kulpları şekillendirilmiş 92 toprak kazan. Şekil 6’da her kulp tipi ayrı ayrı gösterilmektedir. Bu büyük mezarlıkta en üst mertebedeki erkek, 8 adet üç kanatlı ok başı ile birlikte gömülmüştür. Bu kişi, aynı zamanda, Şekil 6’da gösterildiği gibi, Teletskoe Gölü bölgesinde bulunan bir bronz kazanın özellikle özel kulp dizaynı açısından çok yakın bir kopyası olan, çok süslenmiş bir kazanla birlikte gömülmüştür. Bu buluntular buranın bir Hun mezarlığı olduğunu göstermektedir.
Toprak kazan taklitleri Kiia Nehri’nin batısındaki Mihailovka ve doğusundaki Shestakovo’a ve Ob nehrinin doğusundaki bir haraç bölgesi gibi bölgenin diğer mezarlıklarında da görülebilmektedir. Minusinks Havzası’nda ve Altın Asar bölgesindeki Sir Derya nehri deltasında da toprak kazanların kullanıldığı rapor edilmiştir.[21] Şekil 6’da gösterilenlerden ikincisi, Yukarı Kama nehri civarında Verkhnii Konets’te bulunan bir bronz kazanla önemli ölçüde benzerliklere sahiptir.[22]
Mıhaılovka
Batı Sibirya’daki Kemerovo Devlet Üniversitesi, Üniversite Müzesi’nde pek çok zengin sergiye sahiptir. Hun Dönemi’ne ayrılan bir bölümde, bir köyün 75 hanesinden 12’sinin büyüleyici bir şekilde yeniden inşa edilmiş modelleri bulunmaktadır. Bu höyük, Çulım’ın bir güney kolu olan Kiia Nehri’nin batı yakasındaki Mihailovka’dadır. Mihailovka, Mariinsk şehrinin güneyinde 40 km uzaklıkta ve 55.8 kuzey enlemi üzerindedir. Buranın konumu Şekil 3’te harita üzerinde gösterilmektedir. Bölge, Achiinsk-Mariinsk bölgesinde bir ormanlık steptir. Kazılar, bir bayan arkeolog olan Martinova tarafından yönetilmekedir ve Martinova bulgularının detaylı bir raporunu yayınlamıştır. Martinova, bu höyüğü Taştik döneminden kalma eşsiz bir arkeolojik kompleks olarak addetmektedir.[23] Taştik, Hunların mevcut olduğu bir dönemdir, M.Ö. 3. yüzyılda başlayarak Tagar devri ile örtüşür ve M.S. 2. yüzyıla kadar devam eder.
Bu kuzey orman steplerinde, yerleşim birimleri küçük tomruklar kullanılarak inşa edilmekteydi, fakat en önemli özellikleri çevrelerinin, yurtların (çadır) şekli gibi, aşağı yukarı daire şeklinde olmasıydı. Bunlar temel olarak çok köşeli tomruktan yapılmış yurtlardı. Bazı birimlerin fotoğrafları Şekil 7’de görülebilir. Köyün bulunduğu Kiia Nehri’nin batı yakasında büyük bir tesadüf eseri, 1,5 kilometre uzaklıkta 11 kurganlı bir mezarlık bulunmaktadır. Bu kurganlar, tümsekleri altında 3 ila 11 arasında mezar bulundurmaktadırlar.
Köy, Kiia nehrinin düz bir taraçası üzerine inşa edilmiştir. Bu taraçanın yüzeyi öylesine düzdü ki, tomrukların yataylıkları, hâlâ yuvarlak evleri neredeyse ayırıyormuşcasına görülebilir, bu evlerin dışarıya fırlamış gibi görünen bir de girişleri bulunmaktaydı. Aynı zamanda, duvarı desteklemekte kullanılan dikey destek kirişleri için kullanılan dikey delikler hâlâ fark edilebilmektedir. Bu deliklerin önemli bir kısmı hâlâ ağaç direklerin kalıntılarını barındırmaktadır, böylece inşaat modu için bir delil sağlayarak müzenin bu köyü yeniden inşa etmesini mümkün kılmıştır. Bahsettiğimiz gibi, Üniversite Müzesi, köyün yeniden inşa edilmiş haline, Hun Dönemi bölümünde ev sahipliği yapmaktadır. Aslında, mezarlıktaki arkeolojik buluntuları gözden geçirdiğimizde, aşağıda sıraladığımız pek çok Hun özelliğini göreceğiz:
Ağaç tomruklar oyularak yapılmış ahşap tabutlar içinde sırtüstü uzatılmış şekilde gömülmekteydiler. Bu tek tabutlar içindeki ölüler çocuklardı ve bunlar daha sonra kurganların tümsekleri içine gömülmekteydiler. Tomruktan yapılmış geniş defin odalarının ortalama ebatları 7×7 metreydi. Bu defin çukurları 3 ila 11 arasında ölüye ev sahipliği yapmaktaydı. Büyük odaların köşeleri sınır noktalarına doğru yönlendirilmekteydi. Büyük defin çukurlarının bazıları, 1 m yüksekliğinde ve 1,5 m genişliğinde geniş dikdörtgen yassı taşlarla kaplanmaktaydı. Bunların malzemeleri kumtaşı ya da kireçtaşı idi. Bu malzemeler çevrede bulunmadığından 25-30 kilometre uzaktan getirilmek zorundaydı. Transbaykalya ve Kuzey Moğolistan’dakilerinin (3. ve 4. kurganlar) aksine, bir geniş taş toprağın üstünde defin alanını belli etmekteydi. Kurgan 2’de küçük bir at heykelciği bulundu, bu genellikle ta Avrupa içlerine kadar ulaşmış olan bir Hun defin töresi gereği yapılmaktaydı. 11 defini barındıran Kurgan 2’de ayrıca bir Hun tipi refleks yayının kemik plakası ve sadakların diğer kemik plakaları da bulunmaktaydı. Kurgan 11’de bulunan kalıntılar arasında aşık kemiği ile oynanan bir oyun için parçalar da bulunmaktadır. Gömülmüş olan cesede Hun tipi bronz kazanların taklidi olan pek çok özellikli toprak kazan da eşlik etmekteydi. Her kurganda birçok toprak kazan bulunmaktaydı. Bunların çoğunun yüzeyleri baskılarla, dalgalı çizgilerle dekore edilmişken, diğerleri desensizdir. 4., 8., ve 11., kurganlarda olduğu gibi bronz prototiplerine benzetilerek özenle dizayn edilmiş kulpları olan çok sayıda seramik kazan da bulunmaktadır. Hepsi de geniş Hun tipi ayaklara sahiptir. Son olarak tartışılmayı bekleyen, kurganlardaki bireysel kalıntılardır. Kalıntılar arasında 3., 4., 5. ve 11. Kurganlarda not edilmiş olan yakılmış kemikler vardır, fakat diğerleri de bunlara benzemektedir. Kemikler insan büyüklüğünde bir yüzeye yayılmıştır ya da genellikle kırık bir seramik kazanın bitişiğindeki bir yığın içindedir. Hunların ölülerini yakıp yakmadıkları ise hâlâ tam olarak çözümlenmemiş bir sorudur. Istvan Bona, mezarların bazılarında ateş işaretleri görülse de, en azından Avrupa’da Hunların cesetlerini yakmadıklarını söylemektedir. Bona, “Hunların ölülerini yaktıklarına dair bir kayıda sahip değiliz” demektedir.”[24] 1998’de ziyaret ettiğim, Batı Sibirya’da Kemerovo yakınlarındaki Tom Nehri’nin üzerinde bulunan Tomskaia Pisanitsa Müzesi’nde yüzyıllar boyunca uygulanmış olan defin uygulamaları sergisinde bu görüşe muhalif kanıtlar bulunmaktadır. Buranın direktörü G. S. Martinova’dır. Beş defin tipi arasında (Tagar öncesi zamanlardan Türk dönemine kadar), tıpkı Mikailova’daki bir kurgan zemininde olduğu gibi, toprak kap kacakların ve seramik çömlek parçalarının bitişiğinde insan kemiklerinden oluşmuş yığınlarıyla çoklu bir defin manzarası vardır. Çektiğim fotoğraf için aldığım notta, “Hunlara ait yanmış kemik grupları M.Ö. 2. yüzyıl-M.S. 4. yüzyıl” demişim. Yetişkinlerin cesetleri yakılırken, çocuklarınkilerin ise yakılmayıp tahta tabutlar içine defnedildiklerini de not etmemiz gerekir. Bu sorunlara yönelik benim yorumum şudur, ölülerin yakılmasına yönelik bir adetin, tomruklardan yapılma yurtların da gösterdiği gibi, bol miktarda ağacın bulunduğu Achinsk-Mariinsk ormanlık steplerinde, sınırlı bir bölgede, geliştirilmiş olma ihtimali bulunmaktadır. Ancak, yine de Bona’nın ifade ettiği gibi, Hunları ölülerini yakan bir halk olarak nitelendiremeyiz. Bu makalede incelediğim bölgede bile, İrtiş üzerindeki Sidorovka’da ya da Kökel’deki 475 mezarın bulunduğu büyük mezarlıkta, altın işlemeleri ile birlikte kutuların içinde yetişkinlerin kurgan defni bulunmaktadır. Orta Avrasya boyunca, pek çok, kısmi at defni ve taç şeklinde altın başlıkla birlikte defin bulunmaktadır. Eğer analizimiz doğru ve Mihailovka da Hun idi ise, ölülerin yakılması sadece lokal bir uygulamadır.
Sonuç olarak, Sidorovka ve Kökel, Hun/Xiongnu mezarlıklarıdır. Mihailovka’nın da Hun/Xiongnu mezarlığı olduğuna dair pek çok gösterge vardır. Özellikle cenaze için büyük sayılarda toprak kazanlar kullanılmasından dolayı, Şestakova’nın hâlâ büyük bir dikkate ve analiz edilmeye ihtiyacı vardır, çünkü bazı Hun özellikleri taşımaktadır.

Şestakovo Hun Etkilerini Gösteriyor
Kiia nehrinin doğu yakasında, yani batı yakasındaki Mihailkova’nın karşısında, 10 kurgandan oluşan bir mezarlık ortaya çıkarılmıştır.[25] Yazarlar, bu mezarlığın tarihini M.Ö. 3. yüzyılın sonları ve M.Ö. 1. yüzyıl olarak belirlemişlerdir ve bu dönemin Tagarların son dönemi ile Taştik kültürleri arasında bir geçiş dönemi olduğuna işaret etmişlerdir. Bu geçiş döneminin (M.Ö. 1. yüzyıldan 2. yüzyıla kadar) doğası, ölüleri sanki hayattaymış gibi gösteren toprak maskelerle karakterize edilmektedir. Yazarlar, höyüğün geçişsel doğasına vurgu yapmakla birlikte, herhangi bir etnik kimlik belirleme girişiminde bulunmuyorlar ve daha fazla ve mükemmel araştırmaya ihtiyaç duyduklarını söylemekle yetiniyorlar. Bu yazarlar sadece, Şestakovo’nun ormanlık step bölgesinde hayvancılık yapan bir nüfusla karışarak oluşmuş bir tarım nüfusuna ait bir site olduğu sonucuna varabilmişlerdir. Yazarlar, özetlerinde “toprağa şekil vermek suretiyle oluşturulmuş…. bir parça bolluğu”nu not etmektedirler.
Yayınlanmış malzemelerin detaylı bir incelemesi, bazıları güçlü bir Hun kültürel nüfuzuyla uyum içinde olacak olan, bazı gözlemlere imkan tanıyacaktır.
10 kurganın altında 1’den 4’e kadar olan geniş ve ayrı defin çukurları bulunmaktadır. Çukurlar 30’a varan sayıda insan bedenini barındırmaktadır. Bu cesetler, bir savaşta ya da Kurgan 4 ve 5’te (yaklaşık M.Ö. 2. yüzyıl) olduğu gibi bir felakette aynı anda ölmüşler gibi yan yana yatırılmışlardır. Kurgan 3’te (M.Ö. 3. yüzyıl), altı insan kalıntısı arasında iki atın defnedildiği görülmektedir. Bunun bir Hun tipi defin olup olmadığı bilinmemektedir. Kurgan 3’te üç adet üç kanatlı ok başı (dördüncüsü ise ıslıkçı tipindedir) ve bunlara ilaveten iki at parçası ve bir üzengi olmasına rağmen, mezarlarda Hunları karakterize eden önemli bir unsur ve dekorasyon bulunmamaktadır.
En beklenmedik olan, tıpkı Kökel ya da Mihailovka’daki mezarlıkta bulunanlara benzeyen Hun tipi 182 seramik kazanın varlığı olmuştur. Ancak burada, yani Şestakova’da, gelenek biraz fazla abartılmış ve insan iskeletinden çok kazan konulmuştur. Yazarlar, kendi kayıtlarında insanlara dair bir hesap vermemektedir. Sadece seramik kap kacakların sayısı 181 olarak gösterilmektedir. Ağır ayakları ve işlenmiş kulplarıyla kazanlar tamamen Hun tipidirler (Kurgan 2 ve 10’da). Kendileri etnik olarak Hun olmasalar bile Şestakovo halkının, Güçlü bir şekilde Hun kültürünün etkisi altında kaldığına dair şüphe yoktur. Ayrıca, seramikten yapılma kulpsuz kab kacaklar ve bazılarının kenarlarında yukarıya doğru kıvrılmış kulpları bulunmaktadır. Bunlara ilaveten, kenarlarındaki kulaklarıyla toprak kaplar gibi şekil verilmiş küçük fincanlar da bulunmaktadır. Özetle, farklı bir yerel halk üzerinde, enteresan bir Hun kültürel nüfuzunu göstermek istemekteyim. Bu toprak kazanların hiçbiri Scythianların bronz kap kacakları ile mesela tamamen kendi karakteristikleri olan Sakalarınkiyle herhangi bir benzerliğe sahip değildir.[26]
5. Balkaş Gölü Bölgesinde Yazılı Çin Kaynakları ile Arkeolojik Buluntuların İrtibatı (M.S. II. Yüzyıl)
M.S. 91 tarihi, Kuzey Xiongnu tarihinde, dört yönden birden gelen çevrelerindeki dört göçer düşmanın ezici bir yenilgisinden kaçmak için kendi memleketlerini terk ettikleri bir yıldır. Bu yenilgiden önce, tarihlerinde M.S. 85 yılından beri diğer yenilgiler de vardı. İç çatışmalar, maddi zorlukların üstesinden gelmek güç olduğundan yaşanan büyük çaplı firarlar, salgın hastalıklar, çekirge istilası ve açlığın da dahil olduğu, 70’li yıllar boyunca yaşanan olaylar bu kötü kaderin sorumlusuydu.[27] Cambridge’de Çin Tarihi Kürsüsü’nden “Hanların Uluslararası İlişkileri” hakkında bir bölümün yazarı olan Yü Yingshi şunları yazmaktadır:[28]
“Bütün taraflardan kuşatılan Kuzey Shanyu, konumunu koruyamadı ve batıya kaçtı.” Yazar Hou Han Shu 89 p. 2950’ye atıfta bulunmaktadır. Başka detaylar bir sonraki alıntıda verilmektedir: “91’de daha batıya İli Vadisi’ne göç eden Kuzey Xiongnu milletinden geriye bir şey kalmadı ve bunların Dış Moğolistan ve Orta Asya üzerindeki hakimiyetleri sona erdi”. Yazar burada da tekrar Hou Han Shu 89 p. 2951’e atıfta bulunmakta ve ayrıca Ch’i Ssa-ha (1977) ve Hsiao Chih-hsing (1978) tarafından yapılan “Kuzey Hsiung-nu’nun batıya göçü” üzerine iki çalışmaya da göndermelerde bulunmaktadır. Birkaç yıl sonra, bu yazar tarafından “Hsiung-nu” üzerine yazılan bir başka bölümde, Hou Han Shu’nun (119: 5a) bir başka metninden alıntılar yapılmaktadır, “Shanyu konumunu artık daha fazla elinde tutamadı ve bu yüzden çok uzak diyarlara kaçtı.” Ayrıca şunu yazmaktadır:[29] “Kuzey Hsiung- nu 107 ve 213 yılları arasında Batı bölgelerine kısa bir süre için geri geldi…”
Aslında, Xiongnu ilk olarak Liaoning bölgesinden kuzeye doğru çekildi, burada bu halkın bir kısmını oluşturan 100.000 yurttan oluşan bir kesim geri çekilenlere katılmadı ve Xianbei ile birleşti. Bu olaydan sonra, Xiaongnu yönünü İli Nehri Vadisi’ne çevirdi. Tianşen’den kaynaklanan bu nehir doğuya doğru akıp, sonra keskin bir şekilde ters yöne dönerek Balkaş Gölü’nün güneyindeki düzlüğe ulaşmaktadır. Burada, bu nehir, uzatılarak genişletilmiş bir göl oluşturmaktadır ki, bugün bu Kapçagay Rezervuarı’dır. Kuzeye döndüğünde birçok kollara ayrılmakta ve Balkaş Gölü’ne dökülmektedir; böylece Yedi Nehir Bölgesi’ni yani günümüzün Semirechye’sini oluşturmaktadır. Bölge hayvan yetitiriciliği için idealdir. Bu bölge yeni Xiongnu gücünün üssü oldu ve buradan yeniden Çin’e saldırılara başlayarak, Tarım Havzası’nın tamamını, daha önemlisi tüm Batı Bölgelerini yeniden elde etmeyi başardılar. Tarım Havzası, M.S. 107-123 yıları arasında Xiongnu mülkiyetindeydi, ancak Çinliler bunları hile ile yenilgiye uğrattığından, bu toprakları yeniden Çinlilere kaptırdılar.
6. Sonuç
Bizim bakış açımızdan en önemli olan şey, yazarın elinizdeki kitaptaki diğer makalesinde bulunan üç esas arkeolojik haritanın her birinin, Balkaş Gölü ya da İli Nehri boyunca buluntulara sahip olmasıdır. Bunları gözden geçirdiğimizde şunları görürüz:
İli’nin bir haraç bölgesi olan Künes nehri vadisindeki Xinyuan kasabasındaki (Sincan) bir bronz kazan.[30] Biri Balkaş’ın batısındaki Çuluk Tau’dan (höyük 2.4) ve diğeri gölün kuzey yakasındaki Kanattas’tan olan iki Hun altın kadın başlığı (höyük 2.5, her ikisi de yazarın diğer makalesindeki Şekil 9’da). Atların bir kısmının gömüldüğüne dair haritaya gelince, bir Hun kadının iki genç çocuğu ile birlikte gömüldüğü mezar yine Kanattas’tadır (höyük 3.8. Erdy’nin diğer makalesindeki Şekil 8’de) ve bir Hun kraliçesinin taş levhalarla kaplanan geniş bir mezar içine gömüldüğü Kara Ağaç (Höyük 3.9). Kara Ağaç, Balkaş’ın kuzeyinde, Akmolinsk civarında bir höyüktür ve burada tam bir at defini mevcuttur, ancak kafatası ve arka ayakları atın derisi içinde kalmıştır. İli Vadisi’nin yeniden konumlandırılmasında Çin kaynakları referans alınsa da, İli Balkaş Gölü bölgesinin arkeolojik buluntuları, özünde, Orta Avrupa’ya kadar ulaşan daha batıdaki buluntular ile tamamen aynıdır. Bu yeni güç üssünden yola çıkan Hunlar, Çinlilerden her iki ulus için de hayati önemi haiz Tarım Havzası’nı aldılar.
Hun arkeolojik buluntuları ve şimdi geniş Orta Asya toprakları üzerinde bulunan etnik kimlikleri göstermekte olan Çin kaynakları ile çok güçlü bir bağ bulunmaktadır. Bu bölgenin doğu ucunda, Sogd harfleri, batı ucunda da Wei Shu ve Wei Lueh, Xiongnu Hun sürekliliğini göstermektedir.
Böylece, üç harita üzerinde temel arkeolojik bağlantılar gösterilmekte ve bu Erdy’nin diğer makalesinde sunulan üç eski kaynak tarafından doğrulanmaktadır, bu bağlar ayrıca bu makalede tartışılan materyaller tarafından da güçlü şekilde desteklenmektedir. İlave destekleyici materyaller aşağıdaki kalemleri içermektedir:
Batı’ya doğru gittikçe kazan kulplarının dizaynlarında görülen tedrici stilistik gelişme. Yenisey’in batı yakasında çok sayıda kemer tokaları ve petroglifler. İrtiş yakınlarındaki Sidorovka kurgan mezarlığında Hun tarzı altın kemer tokaları ve diğer altın süslemeler. Yenisey’in batısında Hun tarzı buluntular ve mezarlıklar (Kokel, Mihailovka). Balkaş Gölü bölgesinde Çin kaynakları ile çok sayıda arkeolojik buluntular arasındaki bağlantı. Bundan dolayı, benim Xiongnu-Hun tarihsel sürekliliğini kabul etmemden başka bir alternatif bulunmamaktadır. Bu arkeolojik buluntularla, Sogdca ve Çince yazılmış eski yazılı kaynaklar arasındaki çok yönlü anlaşmayı iptal edebilecek, bugüne kadar bilinmeyen, bir bilgi ya da verinin ortaya çıkarılabileceğini hayal etmekte bile güçlük çekiyorum.
Dr. Miklos ERDY
Araştırmacı
Alıntı Kaynağı: Türkler Ansiklopedisi, Cilt: 1 Sayfa: 720- 728
|