Çevremde çok fazla yorulan, davasını, yolunu yitiren ile karşılaşmaya başladım. Sadece biçare ve bezgin değil, bıkmaz usanmaz bir halde davalarına küfrediyorlar. İşte sadece ülkücülük ile bu yollar aşılmaz dediğimiz günlerin ispatını yaşıyoruz. Ülkülü Türkçülüğün tek yol olduğunu anlamaları için konuşuyor ve mücadele veriyoruz. Geçenlerde beni arayan ülkücü camianın 60'lı yaşlarındaki değerli bir mensubu, "Ozan, genç Ozan haklı çıktın, yorulmayanlar Türkçülermiş" dedi. Yorulanlar iflah olmazlar dedim.
Ülkelerin maddi kazançları mühim de, manevî kazanç sağlamaları daha mı az mühimdir? İstedikleri ama asla sahip olamayacakları, ne Türk gibi asil bir soyları ne Türk gibi her an ölüme koşabilecek cesaretleri ne de Türkçü gibi güçlü iradeleri olacak.
Yorulanlardan biri ile dün konuşurken büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. İşyerinin girişine Göktürk Sancağını yerleştirmiş, altında yorulduğundan bahsediyor. Bu sancağın altında toplanmayacak mıyız kandaş, ne oldu, ne yorgunluğu bu dedim?
Kanım çekildi. Bir şeyi iyi sevebilmek onu çok tatmış, duymuş, damarlarında hissetmiş olmayı gerektirir. Bu nedenle ülkünün kıymetini de en iyi bilen, onu en çok sevmiş, ülküsü yıldızlar kadar yüksek, parlak ve çok olan Türkçülerdir. İnanmış ve istemiş olmak, küçüklüğü benimseyenlerle olmaz; millete inanmayan, kazanç davası güdenlerle olmaz, çalıp çırpanların dümen suyuna girenlerle olmaz, küçük hesaplarla kıvama gelenlerin yumuşamış beyinleri ile olmaz, bunlar sürüklemez! Rahatın ve huzurun kaçması lazımdır; bir tepenin arkasından doğan güneş gibi yaşamamış olduğumuz hayatların hatıralarına ermemiz, içimizde daha tatmamış olduğumuz kahramanların gerçekleştirdikleri hamlelerin hissettirdikleri ile ruhlanmamız lazımdır.
Neymiş, biz bu hallere düşmemeliydik. İşsiz, aşsız, maddi imkanlardan ve dünya güzelliklerinden feragat etmişiz, yeter insanca yaşamalıymışız. Şeytan diyor, tamuya yolla. Nedir ki benim ülküm, şekilden şekle giren bir bulut gibi başka bir manzaraya, oradan daha başka bir manzaraya, başka bir hisse, başka bir fikre geçenlerle aynı rüyayı görmez.
Ataların gönüllerinden miras gibi süzülüp gelen bir milletin evladı, nasıl olur da kalbi ve kanı bulanık olanlarla bütün hasretlerini, ayrılıklarını, isteklerini konuşabilir. Sustum!
Göktürk Sancağıma yüz sürdüm, gecenin karanlığında kayboldum.
