K A L K A N
Atsızcı

Cinsiyet: 
ileti Sayısı: 1.926
YAŞAMIMIZI DÜŞÜNCELERİMİZ YÖNETİR
|
 |
« Yanıtla #1 : 11 Mayıs 2010, 19:55:10 » |
|
ATATÜRK VE KİTAP Atatürk, çok zeki, uzağı gören ufku ile olayları günü gününe izleyen, onları derinliğine inceleyen ve gerekiyorsa halkında ne düşündüğünü öğrendikten sonra kararını veren ve görüşlerini bildiren, askerlikte ve politikada hiç şaşmayan bir sağduyuya sahip büyük bir asker ve bir devlet adamı idi. Gerek devlet idaresinde, gerekse orduda olaylar karşısında, bazen kehanet derecesine varan görüşleri ile daima çevresine ışık tutardı. Bunun ötesinde son yüzyılların en önde gelen kişileri arasında yer almasında şüphesiz O’nun askeri dehası, devlet adamlığı yanında bir düşün adamı olmasının büyük payı vardır. Konuşmalarında iyi bir hitabet yeteneği örneği olan sözleriyle ve yazdıklarıyla ve ömrü boyunca süren okuma tutkusuyla iyi bir devlet adamı olma özelliğini fazlasıyla aşmaktadır. Atatürk, çok güçlü bir konuşmacıdır. Başta büyük Nutuk olmak üzere çeşitli yurt gezilerindeki Söylev ve Demeçleri bunun en güzel örneğidir. İşte, bundan yola çıkarak Atatürk’ün hayatı boyunca neler okuduğunu, nasıl okuduğunu, ancak yakın çevresindekilerden ve kendi anılarından öğrenebiliyoruz. Mustafa Kemal, kendi halinde bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Kendisine ailesinden ne bir şöhret, ne bir servet kaldı. Hatta ne de yeterli bir eğitim. O, doğuştan getirdiği üstün kabiliyetlerini, ideali doğrultusunda beslemek için gece gündüz demeden çok çalıştı. Özellikle, çok okudu. Hemen hemen attığı her adımdan büyük dersler çıkardı. O’nun için değerli tarihçimiz Enver Ziya Karal :”O bir eseri okumaya başlayınca bitirmeden bırakmazdı. Bırakmak zorunda kalırsa, bıraktığı tarihi,sonra da bitirdiği tarihi işaret ederdi.Ayrıca, okurken önemli ve eleştirmeye elverişli gördüğü fikirleri de işaretler, onları yakın arkadaşları ile söz veya yazı ile tartışırdı.” Daha çocukluğunda Mustafa Kemal, okuma çağına geldiğinde, babası Ali Rıza Bey, “Adam olmak için okumak, öğrenmek şarttır. Başka çaresi yoktur.” sözleriyle, O’nu küçük yaşta okumaya özendirmiştir. Belki de bu sözler, küçük Mustafa’da okuma ve öğrenme merakının uyanmasında önemli bir etken olmuştur. Daha ilkokula giderken, kitap okumayı, sokakta oynamaya yeğlediğini mahalle arkadaşları anlatmaktadır. Atatürk’ün hizmetinde bulunanlardan Cemal Granada, Atatürk’le Vasıf Çınar arasında geçen bir konuşmayı anlatırken; O’ndaki okuma alışkanlığının çocuk yaşlarında kazanıldığını da belirler: Boş zamanlarında Atatürk’ün elinden tarihle ilgili kitapların düşmediğini hatırlarım. Bir gün yine Atatürk, tarihle ilgili kalın bir kitap okuyordu. Öylesine dalmıştı ki, çevresini görecek hali yoktu. Bir sürü yurt meselesi dururken Devlet Başkanının kendini tarihe vermesi, Vasıf Çınar’ın biraz canını sıkmış olmalı ki, Atatürk’e şöyle dediğini duydum: • Paşam!.. Tarihle uğraşıp kafanı yorma... 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsun’a çıktın? Atatürk, Vasıf Çınar’ın bu çok samimi yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi: •”Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiç birisini yapamazdım”.diye cevap verir. Hayatı boyunca cepheden, cepheye koşmuş ulu önderin ömrüne 4000’e yakın kitap sığdıracak kadar içinde taşıdığı aşktır. Atatürk’ün çocukluğunda başlayan kitap tutkusu, savaş zamanı cephede bile sürdü. Sırtından üniformayı çıkarıp sivil hayata geçince okumaya ayırdığı zaman daha da arttı. “Kitap okumasaydım bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım” diyordu. Ülkemizdeki acı bir eksikliğimizi ele almış. Ve maalesef insanlarımızın kitap okuma konusunda pek alışkanlıklarının bulunmadığını anlatıyor. Ve bu çerçevede de Mustafa Kemal Atatürk’ün örnek alınması gerektiğini birbirinden güzel tarihi olaylarla anlatmış. Yeni bir devletin banisi olan Atatürk, yaptığı inkılapların meşruiyetini, şaşırmamak gerekir ki kitaplarda bulmuştur. Okumayla ve düşünmeyle dolu bir hayat geçirmesi, ileri görüşlülüğüyle de birleşince ortaya inkılapları çıkmıştır. Yeni devletimizin, Cumhuriyetimiz’ in gıdası kitap kaynaklıdır. Atatürk’ü bir kez daha anarken, onun kitap okuma sevgisini gözden kaçırmamak gerekir. ”Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyen Atatürk’te okumak, araştırmak bir tutkuya dönüşmüştür. Atatürk, geniş bir kültüre ve pek çok eserden müteşekkil bir kütüphaneye sahiptir. Zengin kütüphanesi sayesinde kitap okumak, araştırma yapmak, düşünce üretmek, araştırdığı, düşündüğü konuları tartışmaya açmak, O’nun gündelik hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır. Askeri idadi yıllarında Atatürk en çok Namık Kemal, Abdülhak Hamit, Ahmet Mithat ve Tarihçi Murat Bey’in yazılarıyla ilgileniyor, bu kitaplardaki milli bilinç ve ruh, O’nu cezbediyordu. Fethi Bey(Okyar), Atatürk’le arkadaşlığı yıllarında Fransız düşünürlerinin kitaplarıyla tanışmasında mühim bir rol oynadı. Voltaire, Montesguieu, Rousseau gibi düşünürleri hem okuyorlar hem de tartışıyorlardı. Harp Okulu yıllarında Atatürk, memleket meseleleriyle daha fazla ilgilenmeye başladı. Sürekli okuyor, yurtiçinde basılması yasak olduğu için çoğu defa İran’da basılıp gelen, eşitlik, hürriyet gibi kavramların işlendiği eserleri temin ediyor ve gizli gizli okuyordu. Yusuf Hikmet Bayur’ un anlattığına göre Atatürk, bu kitapları yatakhanede, kötü ışık şartlarında okuyor, uzun düşüncelere dalıyordu. Harp akademisinde, çocukluk yıllarında başlayan birikimlerini ve siyasal gözlemlerini arkadaşlarına da anlatabilmek için el yazısı bir gazete çıkarmaya karar verdi ve gazetenin yönetim kurulunda görev alarak, gazetenin çoğu yazılarını tek başına yazdı. Atatürk’ün okuma ve öğrenme aşkı sadece öğrencilik yıllarına münhasır değildi şüphesiz. Okumaya cephede de devam ediyordu. Çanakkale savaşının en şiddetli zamanında kendisini ziyarete gelen Gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk’ün odasını tasvir ederken, Balzac’ın, Maupassant’ın, Boule de Suif’in ve Lavedan’ın eserlerinin masasının üstünde durduğundan bahsetmektedir. Yine Çanakkale savaşı zamanlarında Atatürk’ün, yazdığı bir mektupla arkadaşı Ömer Lütfi Bey’in eşinden bazı kitaplar istediğini görmekteyiz. 16. Kolordu Komutanı olarak Doğu Anadolu’da bulunduğu yıllarda da sürekli okumayla meşgul olan Atatürk, burada geçirdiği yıllarda tuttuğu anı defterinde, okuduğu kitapların adını vermekte, günlerinin askerlikten boş kalan kesimini okumakla değerlendirdiğini anlatmaktadır. Atatürk’ün harp meydanlarında dahi okumaktan dur olmadığına şahit olanlardan biri de Fevzi Çakmak’tır. Sakarya Meydan Muharebesi ile Büyük Taarruz arasında kalan zamanda Paşa’nın İslam Tarihi okuduğunu anlatmaktadır. Kitap okumayı tutku seviyesinde seven Atatürk, Cumhuriyet sonrası zamana kadar yerleşik bir hayatı olmadığı için çok istemesine rağmen kütüphane kurmaya muvaffak olamamış, yanında okumak istediği, sevdiği, faydalı bulduğu kitapları taşımakla yetinmiştir. Ancak , Ankara ve İstanbul’da sürekli olarak kalmasıyla kütüphane kurabilmiştir. Özel kütüphanesinde yaklaşık 4000’in üzerinde kitabı bulunmaktadır. Atatürk, Ankara’ya yerleşmesinin ardından Keçiören’ deki köşkünde kütüphanesini kurmuş, fakat zamanla bu evin ihtiyaçlarını karşılayamaması karşısında yeni bir köşk yapılmıştır. Atatürk köşkü yapacak olan mimardan iki özel istekte bulunmuştur. Bunlardan biri geniş ve ferah bir yemek odası diğeri de yine geniş bir kütüphane yapmasıdır. Aslında Atatürk’ün yeni bir köşke ihtiyaç duymasının temel nedenlerinden biri, Afet İnan’ın dediğine göre geniş bir kütüphaneye olan ihtiyaçtı. Eski köşkün kütüphanesi Paşa’nın hem çalıştığı hem de gündüz misafirlerini kabul ettiği bir yerdi. 1930’dan sonra yeni alınan kitaplar kütüphaneye sığmaz olmuştu. Paşa bu kütüphanede saatlerce çalışır, okur, okuduğu kitapların altını kırmızı ve mor renkli kalemlerle çizer, kenarlarını işaretler, notlar alırdı. Atatürk, yeni yapılacak köşkte geniş bir kütüphane olmasını, bu kütüphanede haritalarını rahatça yayabileceği ve kitaplarını koyabileceği geniş bir masa istemişti. Türkiye’de görev yapan Amerikan Büyükelçisi General Charles H. Sherril, Atatürk’ün kendisini kütüphanesinde kabul etmesinin ardından hissettiklerini şöyle anlatmaktadır. “Bugün Mustafa Kemal kendisini ilk günkünden daha rahat hissediyordur, çünkü kütüphanesindeydi. Yaradılışı itibarıyla okumayı ve araştırmayı seven insanlar kendi kitaplıklarında, kitapları arasında bütün güçleri ve büyüklükleriyle görünürler. Şimdi ne masanın üstünde yayılı duran haritalardan ne de odayı tüm duvarlarıyla dolduran kitaplardan bahsetmeyeceğim...” Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’na taşınırken yanında kitaplarını da götürmektedir. Kitaplar cephane sandıklarına konulmuştur. Bu manzara karşısında duygulanan Agop Dilaçar, sonradan kitapların cephane sandıklarıyla taşınmasını, ‘kazanılan askeri savaşın kültürel savaşa döndüğü’ şeklinde ifade edecektir. Atatürk, kültür savaşını kazanacak malumatla donanmak için her zamankinden daha fazla okumaya adadı kendini. Değişik sahalardan kitapları topluyor, okuyor, yurtiçinde bulunmayan kitapları yurtdışından getirtiyor, vâkıf olmadığı dilde yazılmış olanları kısa zamanda tercüme ettiriyor. Ulu önderin saatlerce kütüphanesine çekilerek, yorulduğu zamanlarda bir bezle gözlerini silmek vasıtasıyla ara verdiği okuma tutkusunu dile getirendir. Ayrıca, yurtdışından birçok kitap getirtip çevirttiği de bilinmektedir. Askeri ortaokulda (Rüştiyede) öğrenimini sürdürürken, sadece ders kitaplarıyla yetinmediği, mahalli dergi ve gazeteleri de takip ettiği, o günlerde Selanik’te çıkan “Çocuklarla Rehber” adlı haftalık bir derginin Fen ve Matematik konularında açtığı yarışmaları kazananların başında Mustafa Kemal adının görülmesinden anlaşılıyor. Mustafa Kemal, Manastır Askeri Lisesi’ne (İdadisine) devam ederken, dersleri dışında vatan ve özgürlük kavramlarını işleyen Namık Kemal’in eserlerini, Mehmet Emin (Yurdakul)’in ve Tevfik Fikret’in şiirlerini durmadan okuyor, hatta ezberliyordu. Öte yandan, çok iyi Fransızca bilen arkadaşı Ali Fethi (Okyar) Bey’in yardımıyla Voltaire, Rousseau, Montesqiue gibi Fransız ihtilalinin hazırlayan düşünürlerin eserlerini okuyor ve fikirleri üzerinde arkadaşlarıyla birlikte tartışıyorlardı. Mustafa Kemal, yabancı dil bilmenin gereğini ve değerini daha o zaman anlamış olduğundan, okulda öğretilen Fransızca ile yetinmeyip, yaz tatillerinde Selanik’te bir Fransız Koleji’nin özel kurslarına devam etmiştir. Askeri Lise’deki öğrenimi sırasında Tarih Ögretmeni Mehmet Tevfik (Bilge)’nin derslerinde Fransız ihtilalinden, dünyadaki başka olaylardan ve düşün hareketlerinden söz etmesi, O’nda tarihe karşı ilgi ve sevgi uyandırmıştır. Bu ilgi, artarak ömrünün sonuna kadar sürmüştür. Atatürk’ün Harp Okulu’ndaki öğrenim yılları, yurtseverlik duygularını besleyen edebiyat ve kültür birikimini hazırlayan tarih kitapları başta olmak üzere, öğrendiği yabancı dillerin de yardımıyla, ilgi alanındaki başka yayınları da yakından izlediği yıllardır. Hafta sonlarında, arkadaşı Ali Fuat (Cebesoy)’la birlikte Beyoğlu’nda Galatasaray Lisesi’nin hemen yanında bulunan Zeuve Birahanesi’ne gider, buraya sürekli olarak gelen yabancı gazeteleri saatlerce okur ve bu surette, dünyadaki olaylar ve dış basında Osmanlı İmparatorluğu hakkında yayınlanan yazıları okurdu. O’nun Harp Okulu ve Harp Akademisi’nden sınıf arkadaşları olan Ali Fuat Cebesoy ve Asım Gündüz anılarında; öğrenciliklerinde, yönetimin yasaklarına karşın, özellikle, Namık Kemal, Tevfik Fikret ve Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerini geceleri yatakhane de nasıl gizli gizli okuduklarını yazmaktadırlar. Tanınmış tarihçi. Prof. Dr. Enver Ziya Karal’ın konuya ilişkin tesbitleri de şöyledir: “Atatürk’ün tükenmez enerjisinin ilk aşaması yetişme tarzında görülür. Kendi çabası ile Fransızca öğrenmiş ve bu dilde yazılmış askerlik eğitimi ile ilgili olduğu kadar, siyaset, hukuk ve edebiyat üzerine yazılmış eserleri de okumuştur.Mesleği ile ilgili çevirilerde yapmıştır.. Atatürk’te kitap okuma, öğrenme merakı hayatı boyunca sürecektir.”
|